Günlük yaşamda aniden beliren kaygı hissi çoğu zaman "nedensiz" gibi görünse de aslında bilinçdışından gelen güçlü duygusal mesajlar taşır. Kaygının bir semptomdan çok, içsel çatışmaların habercisi olabileceğini söyleyen Klinik Psikolog Sümeyye Üstün, “Kaygı bize bir şey anlatmaya çalışır” diyerek altındaki duygulara dikkat çekiyor.
Kaygı, görünmez bir gölge gibi peşimizden gelen ve hep takip eden bir karanlık gibidir. Çoğu zaman "bir şeyler ters gidecek" düşüncesiyle kendini gösterir. Bizde kaygı oluşturan konular ise her zaman kötü, olumsuz şeylerle ilgili olmayabilir. Bazen iyi, olumlu görünen olaylar da (işe başlamak, terfi almak, yeni bir ilişkiye başlamak, vs.) kaygı uyandırabilir.
Öte yandan, kaygı yalnızca bugünün meselesi değildir, geçmişten getirdiğimiz duygusal izlerin tetiklenmesiyle harekete geçer. Yani kaygıyı bir semptom olarak düşünürsek altından bambaşka duygular çıkacaktır. Bu sebeple kaygıyı yönetmek yalnızca onu susturmak ya da yok etmek ile olmaz, kaygının bize ne söylediğini keşfetmek ile olur.

KAYGI BAŞKA BİR DUYGUNUN İŞARETİ OLABİLİR
Psikodinamik perspektiften bakarsak kaygıyı "bastırılmış duyguların yüzeye çıkması" olarak görebiliriz. Kaygının altında ise şu gibi duygular bulunabilir:
- Öfke
- Kırılganlık
- Değersizlik
- Terk edilme korkusu
- Bağlanma süreçleri ve yas
- Suçluluk
- Kontrolü kaybetme endişesi, vb.
Bir konu veya durumla ilgili kaygıyla karşı karşıya geldiğimizde "Ondan nasıl kurtulurum?" yerine, "Bunun altında hangi duygu olabilir?" diye bakmak iyi bir başlangıç olabilir.

KAYGININ KÖKENİNİ İLİŞKİSEL GEÇMİŞTE ARAMAK
İlk doğumdan itibaren erken çocuklukta yaşanan ilişkisel deneyimler kaygının oluşmasında rol oynar. Örneğin, sürekli eleştirilerek büyüyen bir çocuk yetişkin olduğunda "yetersizim" kaygısı taşıyabilir. Veya duyguları önemsenmeyen bir çocuk büyüdüğünde "anlaşılmıyorum", "önemsenmiyorum" kaygısı taşıyabilir. Ya da aşırı korumacı bir şekilde büyüyen bir çocuk yetişkin olduğunda dış dünyayı bir tehdit olarak algılayabilir.
Bunların hiçbiri söylendiği kadar basit meseleler olmamakla birlikte, çözümsüz de değildir. Kaygının geçmişten gelen bu yanlarını keşfetmek, bugün yaşadığımız deneyimlerle bağlantılar kurmak, temeldeki duyguları fark edip onlara alan açmak, bir sonraki olayda daha bilinçli ve emin seçimler yapmamıza olanak verir.

ZİHNİMİZİN ALT METNİNDE NELER VAR?
Temel duygulara alan açtıkça yaşadığımız olayların bizi sıklıkla benzer döngülere götürdüğünü fark ederiz. Bunlar bilinçdışında üretilmiş olan temel çatışma alanlarıyla ilgilidir. Bu çatışmalı alt metinler, kaygı aracılığıyla sürekli tetiklenir. Örneğin sıklıkla şöyle duygular tarafından döngüye kapıldığımızı fark edebiliriz:
- "Saygı duyulmalıyım"
- "Değer görmeliyim"
- "Başarmam lazım"
- "Rezil olmamalıyım"
- "Ben bunu yapamam ki", vs.
Bu benzeri cümleler bilinçdışındaki alt metinlerimizdir. Bunlar geçmiş ilişkilerimiz tarafından bir şekilde oluşmuş ve bugüne kadar taşınmıştır. Yaşadığımız büyük ya da küçük olaylar, bunları tetikleyerek kaygı seviyesini arttırır.

KENDİMİZE ŞUNLARI SORABİLİRİZ:
- Bu düşünce bana kimi hatırlatıyor?
- Bu duyguyu daha önce nerede, nasıl hissetmiştim?
- Bu kaygı bugünle ilgili gerçekçi ve somut bir kaygı mı, yoksa geçmişle mi ilgili?
Ancak bu soruları sorabilmek için önce temeldeki duyguları hissedebilmemiz, onları deneyimlemek için kendimize alan açabilmemiz gerekir. Bu duygular ise öyle güçlü ve zordur ki, bunu her zaman kolayca yapamayabiliriz. Zamanla ve emekle bu duyguların etkisi azaldığında geçmişle bugünün bağlantılarını daha rahat görmeye başlarız.
KAYGIYLA KAVGA ETME, ONU MERAK ET
Kaygıyı karanlıkta gölgemizi dev gibi görmeye benzetebiliriz. Karanlıkta ışık az ve tek bir noktadan geldiğinde gölge öyle bir büyür ki, sanki korkunç biri peşimizden geliyormuş gibi olur. Ancak ışık biraz arttığında bu gölge küçülür, küçülür, sonunda yok olur. Gördüğümüz gölgenin aslında bizden başka bir şey olmadığını fark ederiz.
Tıpkı bunun gibi, kaygıyla kavga etmek tıpkı gölgeyle savaşmaya benzer. Bu beyhude bir çabadır. Bunun yerine etrafımızı daha iyi görebilmemiz için biraz ışık kaynağına ihtiyacımız vardır. Bunun anlamı, kaygının duygusal içeriği olduğundan daha büyük ve korkutucu göstermesidir. Merak ederek ve ona ışık tutarak kendimizi ortaya çıkarabiliriz.
Klinik Psikolog Sümeyye Üstün
BİR YORUM YAPIN 0